30 Ağustos 2014 Cumartesi

Sizce sanat,sanat için mi olmalı yoksa toplum için mi olmalı?

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Edebiyat ezber yoluyla mı öğrenilmeli yoksa duygu yoluyla mı?

21 Ağustos 2014 Perşembe

FİİLİMSİLER  (EYLEMSİLER)
Fiilimsiler üç ana grupta incelenir.
1) İSİM – FİİLLER (AD – EYLEMLER):
Fiil soylu sözcüklerin sonuna –mak, -mek , -ış, -iş, -uş, -üş, -ma, -me ekleri getirilerek yapılır.
  • Bir gülüşün ömre bedel.
  • Gün biter gülüşün kalır bende.
  • Seninle akşamları yürüyüşe çıkardık.
  • Adamın yalvarışlarını bir görecektin.
  • Madem ki yükseliş var iniş olmaz olur mu?
  • Unutuş, unuturlar seni de.
  • Bu kucaklayış belki de bir haykırışın sesiydi.
  • Sana bakmak Allah’a inanmaktır.
  • Yaşamak, ölmekten  zor.
  • Buralardan gitmek istiyorum.
  • Seni bile özlemek istemiyorum bu akşam.
  • İçimde maziden kalma duygular var.
  • Onula yeniden başlamayı düşünüyor musun.
NOT 1 : İsim- fiil ekiyle türetilen bazı sözcükler,  isim- fiil özelliğini yitirip kalıplaşarak kalıcı bir nesne ya da kavram adı olabilir.Artık bunlara isim- fiil eki olarak bakmamak gerekir.
*Kaymak, çakmak, dondurma, kavurma, dolma, gözleme, bağış, geviş…
NOT 2: Fiilden fiil yapım eki olan –iş ile isim- fiil eki olan –iş’ i birbiri ile karıştırmamak gerekir.Anlamsal olarak fiilden fiil yapım eki (işteşlik eki) bir işi karşılıklı ya da birlikte yapma anlamı verirken isim fiil eki böyle bir anlam vermez.
  • Gülüşün çok güzel. (isim fiil eki)
  • Onu öyle görünce gülüştüler. (işteşlik eki)
NOT 3: Fiilden fiil yapan olumsuzluk eki olan –ma, -me ile isim fiil eki olan –ma,-me birbiri ile karıştırılmamalıdır.
Fiilden fiil yapan –ma, -me fiile olumsuzluk anlamı katarken isim fiil eki olan –ma, -me fiile olumsuzluk anlamı katmaz.
  • Artık sevmeyeceğim. (olumsuzluk eki)
  • İnsanın mesleğini sevmesi gerekir. (isim – fiil eki)
2. SIFAT – FİİL EKLERİ (ORTAÇLAR)
Fiil soylu sözcüklerin sonuna     –an, -en, -ası, -esi, -mez, -maz, -ar, -er, -dık, -dik, -duk, -dük, -tık, -tik, -tuk, -tük , -ecek, -acak, -miş, -mış, -muş, -müş    ekleri    getirilmek suretiyle yapılır. Sıfat- fiil ekleri genellikle sıfat tamlaması kurar.
  • Her seven sevilenin boy aynasıdır.
  • İşleyen demir pas tutmaz.
  • O öpülesi eller beni büyüttü.
  • Yıkılası Bağdat nice askerler yedi.
  • Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç.
  • Onunla unutulmaz anlar yaşadık.
  • Bilinmez diyarlara gitme.
  • Senin bu yaptığın olur iş değil.
  • Akar sular gibi çağlarım.
  • Benim doğduğum köyleri akşamları eşkıyalar basardı.
  • Tanıdık bir yüz çıkmadı karşımıza.
  • Görülecek günler var daha aldırma gönül.
  • Gelecek hafta sınavım var.
  • Bense penceremde gelmeyecek saatleri beklerim.
  • Mayın tarlasına düşmüş bir deliyim.
  • Ölmüş eşek kurttan korkmaz.
NOT:  Zaman ekleriyle sıfat fiil eklerini karıştırmamak gerekir. Zaman ekleri, şahıs ekinden önce fiile gelerek fiili yüklem yapar. Sıfat fiil ekleri ise genellikle fiilleri sıfat yapar ve üzerine isim çekim eklerini alabilir oysa zaman ekleri isim çekim eklerini alamazlar.
  • Hiç oturacak  zamanım yok. (-acak sıfat tamlaması kurmuş bu yüzden sıfat fiil eki)
  • Oğlum, okuyacak ve büyük adam olacak. (zaman eki; çünkü fiili yüklem yapmış )
  • Okumuş  insanlar daha kültürlü (s.f.e)
  • Annem de okumayı çok istemiş.  (zaman eki)
3. ZARF FİİL EKİ (ULAÇ,  BAĞ – EYLEM):
Fiil kök ve gövdelerinin üzerine –ınca, – dıkça, – dığında,   -ken , -r… -mez, -alı, -erek, -madan, -meksizin, -a…-a, -ıp ekleri getirilerek oluşturulur. Zarf- fiil ekleri temel cümlenin zarf tümleci olurlar.
  • Ben gidince hüzünler bırakırım.
  • Senin bu halini görünce lise yıllarımı hatırladım.
  • Gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu, ağlardım.
  • Ağladıkça dağlarımız yeşerecek göreceksin.
  • Ağlarım, hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.
  • Öldüğünde henüz çok gençti.
  • Seninle konuştuğunda rahatlıyor.
  • Sen geçerken sahilden sessizce, gemiler kalkar yüreğimden gizlice.
  • Sen ağlarken ben nasıl gülerim.
  • Onu görür görmez tanıdım.
  • Yarim, sen gideli yedi yıl oldu.
  • Ah vah etmenin zamanı geçeli çok oldu.
  • Gülerek yanıma geldi.
  • Böyle yaparak beni çok üzüyorsun.
  • Hiçbir şey söylemeden çekip gitti.
  • Ağlamadan ayrılık olmaz.
  • Sizin durmaksızın çalışmanız lazım.
  • Bir süre konuşmaksızın öylece bekledik.
  • Gide gide bir söğüde dayandık.
  • Gidip de gelmemek, gelip de görmemek var kaderde.
NOT 1: Bir cümlede kaç tane fiilimsi varsa o kadar da yan cümle var demektir.
NOT 2: Bir cümlede fiilimsi varsa o cümle girişik birleşik bir cümledir.
NOT 3: Bir cümledeki fiilimsi sayısıyla temel cümlenin yükleminin toplamı o cümledeki yargı sayısını verir.

FİİLİMSİ EKLERİ





CÜMLE ÇEŞİTLERİ
A. YÜKLEMİN TÜRÜNE GÖRE CÜMLELER
1. Fiil Cümlesi
2. İsim Cümlesi
B. ÖĞELERİN DİZİLİŞİNE GÖRE CÜMLELER
1. Kurallı (Düz) Cümle
2. Devrik Cümle
C. ANLAM YÖNÜNDEN CÜMLELER
1. Olumlu Cümle
2. Olumsuz Cümle
3. Soru Cümlesi
4. Emir Cümlesi
5. Ünlem Cümlesi
6. Şart Cümlesi
7. İstek Cümlesi 
D. YAPI BAKIMINDAN CÜMLELER
1. Basit Cümle

2. Birleşik Cümle
a. Girişik Birleşik Cümle
b. İç İçe Birleşik Cümle
c. İlgi Cümlesi
d. Şartlı Birleşik Cümle

3. Sıralı Cümleler

4. Bağlı Cümle
1. "ki"li Bağlı Cümleler 
Sözcük Türleri

Sözcükler tür bakımından temelde iki ana gruba ve sekiz ayrı türe ayrılır:
a. İsim soylu sözcükler : İsim, sıfat, zamir, zarf, edat, bağlaç ve ünlemler
b. Fiiller soylu sözcükler : Fiiller
Şimdi bu sözcükleri sırasıyla görelim.
İSİM (AD)
Varlıkları, kavramları karşılayan sözcüklerdir.
İsimlerle, karşıladıkları kavram ve nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır. Bunlar daima birbirlerini çağrıştırır.
Örneğin "kitap" sözü aklımızda hemen varlık olarak "kitap" nesnesini canlandırır. Ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir.
Kavramlar için ise bu kadar belirgin bir ilişkinin varlığını söyleyemeyiz. Örneğin "dert" dendiğinde aklımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde belirir.
Şimdi isim çeşitlerini görelim.
1. Cins (Tür) İsmi
Aynı türden varlıkları karşılayan isimlerdir. Bu varlıkların benzerleri etrafta çoktur:
“Ağaç, çiçek, kitap, ev, okul, insan, ders...”
2. Özel İsim
Tek olan, tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan isimlerdir.
Balıkesir, Çukurova, Alpler gibi yer adları,
Yunus, Serpil, Recep gibi kişi adları,
Türkiye, Portekiz, Hollanda gibi ülke adları,
Günün Ötesi, Kiralık Konak, Türk Edebiyatı, Hürriyet gibi kitap, dergi, gazete adları,
Bilkent Üniversitesi, Yeşilay, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kurum adları,
Almanca, Türkçe, Rusça gibi dil adları,
İslâmiyet, Ortodoks, Yahudilik gibi din adları,
Boncuk, Tekir, Yumak gibi hayvanlara verilen adlar özel isimdir.
3. Tekil İsim
Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlere tekil isim denir.
Bunlar "kitap, çocuk, şiir, bilgisayar..."
gibi bir varlığı karşılayan isimlerdir.
4. Çoğul İsim
Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. Çoğul isimler, "-ler, -lar" eki getirilerek yapılır.
"Kitaplar, çocuklar, şiirler, bilgisayarlar..."
isimleri çoğul isimlerdir.
5. Topluluk İsmi
Yapıca tekil olduğu hâlde, yani çoğul eki almadığı halde birden çok varlığı karşılayan isimlere topluluk ismi denir.
"Toplum, halk, millet, ordu, bölük, sürü..."
sözcükleri birer topluluk adıdır.
Topluluk isimleri de çoğul eki alabilir. Bu durumda grupların çoğulu bildirilmiş olur. Örneğin,
"Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!"
cümlesinde "ordu" topluluk ismi çoğul eki almıştır. Burada ordunun birden fazla olduğu anlatılmak istenmiştir.
6. Somut (Madde) İsim
Duyu organlarımız ile algılanan isimlere somut isim denir.
"Kitap, masa, insan, ışık..."
beş duyumuzdan biri ile algılanan somut isimlerdir.
7. Soyut (Mana) İsim
Duyu organlarımız ile algılanamayan, ama varlığına inandığımız isimlerdir.
"Neşe, özlem, sevgi, korku..."
duyu organlarımız ile algılanamayan soyut isimlerdir.
İSİM TAMLAMALARI
Bir ismin aitlik ilgisi bakımından daha belirli hâle gelmesi için başka bir isim tarafından tamlanmasıyla meydana gelen söz öbeğine isim tamlaması denir.
Belli kurallar dahilinde en az iki sözcük bir araya gelerek isim tamlamasını oluşturur.
İsim tamlamaları "tamlayan ve tamlanan" olmak üzere iki unsurdan oluşur.
Tamlayan birinci sözcük, tamlanan ise ikinci sözcüktür. İsim tamlamalarının tamlayanında ilgi, tamlananında ise iyelik eki vardır.
Şimdi isim tamlamasının türlerini görelim.
1. Belirtili isim Tamlaması
Tamlayanın ilgi, tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır.
Her iki unsuru da ek alarak oluşturulan bu tür tamlamalarda kuvvetli bir aitlik ilgisi vardır.
"Evin kapı açık kalmış."
cümlesindeki “evin kapısı” altı çizili söz öbeği belirtili isim tamlamasıdır. Görüldüğü gibi, her iki sözcük de ek almıştır. Bu tamlamada iki sözcük arasındaki kuvvetli bir ilişki kendini göstermektedir.
Belirtili isim tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasına başka sözcükler girebilir.
"Kerem’in mavi gömleği güzelmiş."
cümlesinde araya "mavi" sıfatı girmiştir.
"- den" hal eki tamlayanda kullanılan ilgi ekinin yerine geçerek belirtili isim tamlaması kurabilir.
"Resimlerin birini de ben alayım."
cümlesindeki "resimlerin birini" sözü belirtili isim tamlamasıdır. Biz bunu "resimlerden birini" biçiminde de söyleyebiliriz. Yani sadece tamlayan eki "-in" yerine, aynı işlevi gören "-den" hâl ekini getirmiş oluyoruz.
Belirtili isim tamlamalarında bir tamlayan birden fazla tamlanana bağlanabileceği gibi, bir tamlanan birden fazla tamlayana da bağlanabilir.
"Evin bahçesi, odaları, mutfağı o kadar geniş ki..."
cümlesinde "evin" tamlayan; "bahçesi, odaları, mutfağı" sözcükleri de tamlanandır.
"Kırların, çiçeklerin, kuşların, böceklerin neşesi hepimizi coşturmuştu."
cümlesinde "kırların, çiçeklerin, kuşların, böceklerin" tamlayan; "neşesi" tamlanandır.
2. Belirtisiz İsim Tamlaması
Tamlayanın ilgi eki almayıp tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır.
Bu tür tamlamalarda bir ismin başka bir isme aitliğinden çok bir nesne ya da kavram ismi oluşturmak esastır.
"Çocuğun elbisesini alacağız."
cümlesindeki "çocuğun elbisesi" tamlaması belirtilidir. Bu tamlamada belli bir çocuğa ait elbiseden söz edilmektedir.
Biz bu tamlamayı,
"Çocuk elbisesi alacağız."
şeklinde söylersek yani "-nın" ekini kaldırırsak tamlama belirtisiz olur. Bu durumda belli bir kişiye ait elbiseden değil, genel bir elbise çeşidinden "çocuk elbisesi" nden söz etmiş oluruz.
Belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan tamlananın neden yapıldığını, neye benzediğini bildirebilir:
"Lahana turşusu", "Erik hoşafı", "Bulgur pilâvı"
Bu tamlamalarda tamlayan tamlanın neyden yapıldığını bildirir.
"Deve kuşu", "Kılıç balığı", "Küpe çiçeği"
Bu tamlamalarda ise tamlayan tamlananın neye benzediğini bildirir.
Belirtisiz isim tamlaması sıfat göreviyle kullanılabilir.
"El yazması kitaplar şimdi çok değerli."
cümlesinde "el yazması" belirtisiz isim tamlamasıdır. Bu tamlama cümlede sıfat göreviyle kullanılmıştır.
3. Takısız İsim Tamlaması
Tamlayanı ve tamlananı ek almamış olan isim tamlamalarıdır.
Takısız isim tamlamalarında her iki unsur da ilgi ve iyelik eklerini almaz.
Bu tamlamaları iki grupta inceleyebiliriz:
a. Bir şeyin neyden yapıldığını gösterir.
"Boynunda altın kolye vardı."
cümlesindeki "altın kolye" sözü kolyenin altından yapıldığını gösterir.
"Cam vazo, çelik tencere, deri mont"
tamlamaları da bunlara örnektir.
b. Bir şeyin neye benzediğini bildirir.
"Altın saçları rüzgârda dalgalanır."
cümlesinde "altın saç" takısız isim tamlamasıdır. Bu tamlamada "saçlar" altına benzetilmiştir.
"Gül yanak, zeytin göz, tilki Rıfkı..."
gibi tamlamalar takısız isim tamlamasıdır.
4. Zincirleme İsim Tamlaması
Tamlayanın, tamlananın veya her ikisinin kendi içinde başka bir isim tamlaması olduğu söz öbekleridir.
Zincirleme isim tamlamaları en az üç ismin bir raya gelmesi ile oluşur.
"Macera romanlarının okuyucusu çoktur."
cümlesinde "macera romanları" belirtisiz isim tamlamasıdır. Bu tamlamaya "-nın" ilgi eki eklenmiş ve tamlama "okuyucusu" tamlananına bağlanmış. Böylece iki tamlama iç içe girmiş ve zincirleme isim tamlaması olmuştur:
"Saka kuşunun ötüşü çok hoştu."
cümlesinde "saka kuşunun ötüşü" üç isimden oluşan zincirleme isim tamlamasıdır. Tamlayan "saka kuşu", tamlanan ise "ötüşü" sözcüğüdür.
SIFAT (ÖN AD)
İsimleri niteleyen ya da belirten sözcüklere sıfat denir.
Sıfatların varlığı isimlere bağlıdır. Bu nedenle sıfatlar tek başına kullanılamaz. Bu açıdan sıfatlar tamlama olarak karşımıza çıkar.
"Güzel kitapları hemen alırım."
cümlesinde "güzel" sözcüğü "kitap" isminin özelliğini belirten bir sıfattır. Burada "kitap" isminden önce gelerek onun özelliğini belirtmiş ve sıfat olmuştur.
Bu nedenle bir sözcük yalnız başına sıfat olamaz. Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi mutlaka bir isimle kullanılır.
Sıfatlar kendi içinde niteleme ve belirtme sıfatları olmak üzere ikiye ayrılır.
A. Niteleme Sıfatları
B. Belirtme Sıfatları
A. NİTELEME SIFATLARI
Varlıkların yapısal özelliklerini ortaya koyan sıfatlardır.
Niteleme sıfatları isimlerin nasıl olduğunu bildirir ve isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir.
"Kimsesiz çocuklara yardım edelim."
cümlesindeki "kimsesiz" sözcüğü, "çocuklar"ın özelliğini belirtmektedir. Bu cümlede "çocuklar" ismine "nasıl" sorusunu sorduğumuzda "kimsesiz" cevabını almaktayız.
"Siyah gözlükler sana yakışmış."
cümlesinde "siyah" sözcüğü gözlüğün yapısal özelliğini anlatan bir sıfattır.
Nasıl gözlük?
Siyah gözlük.
Görüldüğü gibi isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap veriyor.
Adlaşmış Sıfat
Bazen kişinin tam olarak bilinmediği ya da niteliğinin vurgulanmak istendiği durumlarda isim söylenmeyip sıfat, ismin yerine geçirilebilir. Bu tür sözcüklere adlaşmış sıfat denir.
Adlaşmış sıfatlar niteleme sıfatlarıyla yapılır.
"Akıllı insanlar kendine güvenir."
cümlesinde niteleme sıfatı olan "akıllı" sözcüğü,
"Akıllılar kendine güvenir."
cümlesinde "insanlar" isminin düşmesiyle adlaşmış sıfat olmuştur.
B. BELİRTME SIFATLARI
Varlıkların diğer varlıklarla ilgileri sonucunda aldığı özellikleri belirten sıfatlardır.
Belirtme sıfatları varlıkların geçici özelliklerini belirtir.
Belirtme sıfatları kendi arasında dört gruba ayrılır.
1. İşaret Sıfatı
Varlıkların bulunduğu yerleri gösteren sıfatlara işaret sıfatı denir.
Bu sıfatlar, söyleyen kişinin, sözünü ettiği nesneye uzaklığına göre değişir.
"Bu kitabı ben aldım."
cümlesinde yakındaki kitabı,
"Şu kitabı verir misin?"
cümlesinde biraz uzaktaki kitabı,
"O kitabı getirir misin?"
cümlesinde çok uzakta olan ya da, sözü edilen kitabı işaret etme anlamı vardır.
Yukarıdaki cümlelerde bulunan "bu, şu, ve o" sözcükleri işaret sıfatıdır.
İşaret sıfatları, isme "hangi" sorusunun sorulmasıyla bulunur.
Hangi kitap?
Bu kitap.
2. Sayı Sıfatları
İsimlerin sayısal özelliklerini bildiren sıfatlara sayı sıfatı denir.
Sayı sıfatları kendi içinde dörde ayrılır:
a. Asıl sayı sıfatları : İsimlerin sayılarını kesin olarak belirten sıfatlara asıl sayı sıfatı denir.
"Üç arkadaş geziye çıktık."
"İzmir’de on gün kalacaktık."
"Bu çantayı ancak iki kişi taşıyabilir."
b. Sıra sayı sıfatı : Varlıkların sırasını bildiren sıfatlara sıra sayı sıfatı denir.
Sıra sayı sıfatları isimlere gelen "-ıncı, -inci" ekleri ile yapılır.
"Biz beşinci katta oturuyoruz."
"Buradaki birinci günüm iyi geçmişti."
c. Üleştirme sayı sıfatı : İsimlerin eşit paylara ayrılmış olduğunu belirten sıfatlara üleştirme sayı sıfatı denir.
Bu sıfatlar isimlere getirilen "-ar, -er" eki ile oluşturulur.
"Öğrencilere ikişer kitap verildi."
"Her komşuda yarımşar saat kaldık."
d. Kesir sayı sıfatı : İsimleri kesirli olarak belirten sıfatlardır.
"Bu işte yüzde yirmi kâr var."
"Yarım kilo kıyma yeter."
3. Belgisiz Sıfat
İsimlerin sayı bakımından belirsizliklerini ifade eden sıfatlara belgisiz sıfat denir.
Bazı işlerde acele edilmeli.
Birkaç arkadaş dışarıda bekliyor.
Hiçbir emek boşa gitmez.
Bütün öğrencileri bahçeye çıkarmışlar.
Her konuda bilgi sahibi olamayız.
Bir gün yine karşılaşırız.
cümlelerinde altı çizili sözcükler belgisiz sıfatlardır.
Bu sözcükler, isimleri sayıca belirtmişler, ama onların ne kadar olduğunu belirtmemişler.
4. Soru Sıfatı
İsimlerin niteliğini, herhangi bir özelliğini soru yolu ile bildiren sıfatlardır.
Nasıl şiirleri beğenirsiniz?”
Kaçar gün kaldın şehirlerde?”
Hangi konuyu işleyeceğiz?”
Kaç soru çözmeli günde?”
SIFATLARDA KÜÇÜLTME
Sıfat olan sözcüğün anlamında küçültme ya da daralma, "-cik,-ce, (-ı)msı, (-ı)mtırak" ekleri ile yapılır.
Bu eklerin getirilmesi ile oluşan sıfatlara küçültme sıfatları denir.
"Küçük bir evleri vardı."
cümlesinde "küçük" sıfattır ve kendinden sonra gelen ismin niteliğini belirtmektedir.
"Küçücük evleri vardı."
cümlesinde "-cik" eki almış "küçücük" sözcüğü de niteleme sıfatıdır. Buradaki "küçücük" sözcüğün "küçük" sözcüğünden farkı, eklendiği ismin anlamında küçültme yapmış olmasıdır.
Küçük ev ¾® küçücük ev
"Ekmek ayvasının ekşimsi bir tadı vardı."
"Üzerine mavimtırak bir ceket giymişti."
"Masada kalınca bir kitap duruyordu."
Yukarıdaki cümlelerdeki altı çizili sözcükler küçültme sıfatıdır.
SIFATLARDA PEKİŞTİRME
Sıfatlarda pekiştirme, yani anlamın kuvvetlendirilmesi iki şeklide yapılır:
  • Sıfat olan sözcüğün ünlüye kadarki ilk hecesi alınır, daha sonra "m, p, r, s" harflerinden uygun olanı getirilir. En son da sıfat olan sözcük tekrar yazılır.
İsterseniz "temiz" sözcüğü üzerinde bu anlatılarımızı uygulayalım:
Te - r - temiz ¾® tertemiz
"Çocuklar bembeyaz elbiseler giymişlerdi."
"Dümdüz yolda ilerliyorduk."
"Şöyle yemyeşil çimenlerin üzerine uzansam!"
cümlelerinde altı çizili sözcükler pekiştirme sıfatıdır.
  • Sıfat olan sözcüğün tekrar edilmesi ile yapılır.
Örneğin "çeşit" sözcüğünü ele alalım. Bu sözcük tekrar ederek bir ismi nitelediğinde pekiştirme sıfatı olur:
"Çeşit çeşit meyveler vardı masada."
Bu cümlede altı çizili sözler pekiştirme sıfatıdır.
"Bahçede uzun uzun ağaçlar vardı."
"Derin derin ırmaklar aşarak geldik."
cümlelerindeki altı çizili sözler pekiştirme sıfatıdır.
SIFATLARDA DERECELENDİRME
Sıfatlarda derecelendirme "pek, çok, daha, en..." gibi sözcüklerle yapılır.
"Kardeşin onlardan daha akıllı biri."
cümlesinde "daha" sözcüğü üstünlük,
"En güzel kitap buydu."
cümlesinde "en" sözcüğü en üstünlük,
"Çok güzel çiçekleri vardı."
cümlesinde "çok" sözcüğü aşırılık anlamı katmıştır.
ZAMİR (ADIL)
İsim olmadıkları hâlde isim gibi kullanılan, isimlerin yerini tutan kelimelere zamir denir.
Zamirler sözcük ve ek durumunda olmak üzere ikiye ayrılır.
A. Sözcük Hâlindeki Zamirler
1. Kişi Zamirleri
2. İşaret Zamirleri
3. Belgisiz Zamirler
4. Soru Zamirleri
B. Ek Hâlindeki Zamirler
1. İlgi Zamiri
2. İyelik Zamirler
A. SÖZCÜK HÂLİNDEKİ ZAMİRLER
Sözcük durumundaki adıllar da kendi aralarında şahıs, gösterme, belgisiz ve soru olmak üzere dörde ayrılır.
1. Şahıs (Kişi) Zamirleri
Sadece insan isimlerinin yerini tutan zamirlerdir. Sözü söyleyenle diğerlerini ayırmada kullanılır. Üç tekil, üç de çoğul olmak üzere altı şahıs zamiri vardır. Bunlara kişi adılı da denir.
Bu zamirler; “ben, sen, o, biz, siz, onlar” dır.
Size ben yardım ederim.”
Osana mektup göndermiş.”
Şahıs zamirlerinin yerine kullanılabilen, ama esas olarak şahıs zamirleriyle birlikte kullanılarak cümledeki anlamı pekiştiren“kendi” zamiri vardır. Bu zamire “dönüşlülük” zamiri de denir.
Dönüşlülük zamirlerinin asıl görevi anlamı pekiştirmektir.
“Bu kitabı ben yazdım.”
“Bu kitabı ben kendim yazdım.”
İki cümle arasındaki anlam derecesi açıkça görülmektedir.
2. İşaret (Gösterme) Zamirleri
İsimleri, yerini işaret yoluyla, göstererek tutan zamirlerdir.
Gösterme adılları tekil ve çoğul olarak kullanılabilir. Asıl işaret zamirleri “bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar” dır.
Bu bana dedemden kaldı.”
O dün kapıya bırakılmış.”
Şunlar neden masanın üzerinde duruyor.”
Şu senin değil mi?”
Bunlar en sevdiğim kitaplarımdır.”
İşaret zamirleri varlıkların mesafesini belirtmek için kullanılır.
  • Yakında olan için : bu
  • Biraz uzakta olan için : şu
  • En uzakta olan için : o
işaret zamirleri kullanılır.
“O ve onlar” zamirleri hem işaret hem de şahıs zamiri olarak kullanılabilir.
Bu zamirler insan isimlerinin yerine kullanılırsa şahıs, insan dışındaki nesnelerin yerine kullanılırsa işaret zamiridir.
O, tatilde dayısının yanına gidecek.”
Onlar, sınıfın en çalışkan öğrencileridir.”
cümlelerindeki altı çizili zamirler insanların yerine kullanıldığından şahıs zamiri,
O, okula giderken cebinden düşmüş.”
Onlar, bayatladığı için çöpe atılacak.”
cümlelerindeki altı çizili zamirler, insan dışındaki nesneleri karşıladığı için işaret zamiridir.
3. Belgisiz Zamirler
İsimlerin yerini belli belirsiz, kesin olmayacak şekilde tutan zamirlerdir. Hangi varlığın yerini tuttukları açıkça belli değildir. Bunlara belirsizlik adılı da denir.
Başlıca belgisiz zamirler şunlardır:
“Bazısı, kimi, çoğu, hepsi, birkaçı, birçoğu, tümü, tamamı, herkes, hiçbiri, biri, falan, şey ...”
Bana her şey seni hatırlatıyor.”
Biri bizi gözetliyor.”
Herkes bu kitabı okusun.”
“Öğrencilerin çoğu Türkçeyi sever.”
Kimler ödevini yapmamış.”
4. Soru Zamirleri
İsimlerin yerini soru yoluyla tutan zamirlerdir. Esas soru zamirleri “kim” ve “ne” dir.
Bunun yanında soru bildiren diğer sözcükler de soru zamiri olarak kullanılabilir.
“Annem sana ne dedi?”
“Bu çocuk da kim?
“Bu saate kadar nerede kaldın.”
“Şimdi nereye gidiyoruz?”
“Soruların kaçını çözmüş?”
“Bu işi kime danışalım?”
Hanginiz bu soruyu çözecek.”
Soru zamiri olarak kullanılabilecek diğer sözcükler şunladır: “Nere, nereye, nerede, nereden, kime, kimde, kimden, kimi, kaçı, kaçımız, hanginiz ...”
B. EK DURUMUNDAKİ ZAMİRLER
1. İyelik Zamirleri
İsimlere getirilerek, onların ait olduğu kişiyi bildiren zamirlerdir.
1. tekil - m
2. tekil - n
3. tekil - ı
1. çoğul - miz
2. çoğul - niz
3. çoğul - ları
“Okulumuz ana yolun kenarındadır.”
“Annesi güzellik salonu açmış.”
Kısacası, isim tamlamalarının tamlananlarında bulunan eklere iyelik zamiri denmektedir. İyelik ekleri aynı zamanda iyelik zamiridir.
2. İlgi Zamiri
Cümlede daha önce geçmiş bir ismin ya da isim tamlamalarında tamlananın yerini tutan ek hâlindeki “-ki” zamiridir. Bu zamir kendinden önceki kelimeye bitişik yazılır.
“Bizim arabamız sizinkinden eski.”
Bahçedekiler içeri girsin.”
Üzerindeki sana çok yakışmış.”
cümlesindeki altı çizili sözcüklerdeki “-ki” eki ilgi zamiridir.
ZARF (BELİRTEÇ)
İsimlerin varlıkları ya da kavramları karşılar. Fiillerin ise hareketleri, oluşları karşılar.
Varlıkların nasıl belli nitelikleri varsa, fiillerin de belli nitelikleri vardır. İsmin niteliğini bildiren sözcüklere sıfat demiştik. Fiillerin niteliğini bildiren sözcüklere de zarf denir.
"Güzel bir kitap okuyorum."
cümlesinde "güzel" sözcüğü "kitap" isminin niteliğini bildiriyor, onun nasıl olduğunu açıklıyor. Öyle ise bu sözcük sıfat görevindedir.
Aynı sözcük;
"Bu kitap daha güzel görünüyordu."
cümlesinde "görünmek" fiilinin nasıl olduğunu bildiriyor. İşte bu durumda "güzel" sözü zarftır.
Zarflar kendi içinde beşe ayrılarak incelenir:
1. Durum Zarfları
Fiilin durumunu yani nasıl yapıldığını bildiren sözcüklerdir. Fiile sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir.
“Kardeşim, hızlı koşardı.”
Bu cümlede "hızlı" sözcüğü "koşmak" eyleminin durumunu anlatmaktadır. Bunu eyleme sorduğumuz "nasıl" sorusu ile bulabiliriz.
"Mobilyalar çok yeni görünüyordu."
– Nasıl görünüyor?
– Yeni görünüyor.
"Derdini iyi anlatırsan çözüm bulursun."
"Neden çok sessiz konuşuyorsun?"
cümlelerinde altı çizili sözler durum bildiren zarflardır.
2. Zaman Zarfı
Fiilin yapılma zamanını bildiren sözcüklere zaman zarfı denir.
Zaman zarfları fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap verir.
"İzmir’den dün geldim."
cümlesinde "dün" sözcüğü,
"Bu konuyu akşam konuşalım."
cümlesinde "akşam" sözcüğü,
"O erken kalkar, geç yatardı."
cümlesindeki "erken ve geç" sözcükleri fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap veren zaman zarflarıdır.
3. Yön Zarfı
Fiilin yöneldiği yeri bildiren sözcüklere yön zarfı denir.
Yön zarfları ek almadan kullanılır ve fiile sorulan "nereye" sorusuna cevap verir.
Bunlar "aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri" sözcükleri eylemin yönünü belirttiğinde yön zarfı olur.
"İsterseniz aşağı inelim."
cümlesinde, fiile "Nereye inelim?" diye sorarsak, "aşağı" cevabı gelir.
Bu sözcük ek almadan da kullanıldığına göre yön zarfıdır.
Eğer cümle,
"İsterseniz aşağıya inelim."
şeklinde olsaydı, sözcük isim görevinde kullanılmış olacaktı. Çünkü ikinci cümlede sözcük, çekim eki alarak kullanılmıştır.
aşağı ¾® aşağıya
Aşağı inecek misiniz?
Öte git de rahatlayalım.
Geri gelmeyi düşünüyorlar mı?
Beri gel de ne ezdiğine bak.
İleri git, sonra tekrar gelirsin.
Dışarı çıkarsan üşürsün.
İçeri gir de, biraz konuşalım.
cümlelerinde altı çizili sözcükler yön zarflarıdır.
4. Miktar Zarfları
Fiilleri miktar bakımından sınırlandıran sözcüklerdir. Miktar zarfları diğer zarflardan farklı olarak fiilin, sıfatın, zarfın miktarlarını da bildirir.
Miktar zarfları fiile sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir.
"İstanbul’da çok gezdiniz mi?"
cümlesinde "gezmek" fiiline "ne kadar" sorusunu sorarsak "çok" cevabı gelir. İşte fiilin miktarını bildiren bu sözcük zarftır.
Bu tür zarflar sıfata sorulan "ne kadar" sorusuna da cevap verebilir.
Örneğin;
"Çok güzel bir evi vardı."
cümlesinde "ev" isimdir. "Nasıl ev?" diye sorarsak "güzel" sıfatı cevap verir.
"Ne kadar güzel?" diye sorarsak "çok" cevabı gelir. İşte sıfatın derecesini bildiren "çok" sözcüğü zarftır. Çünkü burada çok olan güzelliktir.
Bu tür zarflar, başka bir zarfın derecesini de bildirebilir. Bu durumda zarfa sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir.
"Çok hızlı koşuyor."
cümlesinde "koşuyor" fiildir.
"Nasıl koşuyor?" diye sorarsak "hızlı" zarfını buluruz.
"Ne kadar hızlı?" diye sorduğumuzda ise "çok" cevabı gelir.
Zarfın derecesini bildiren bu sözcüğe de zarf diyoruz.
“O, bu derse pek çalışmadı.”
“Pek sağlam bir ayakkabıya benzemiyor.”
“Pek akıllısın sen de!”
"Ne kadar" sorusu elbette sadece zarfı buldurmaz.
"Fazla mal göz çıkarmaz."
cümlesinde altı çizili sözcük "mal" isminin miktarını bildirdiği için sıfattır. Çünkü isimlerin zarfı olmaz.
5. Soru Zarfı
Cümlelerde zarfları bulmak için kullandığımız sorular vardı.
"Sizi nasıl tanımam?"
"Gittiği yerden ne zaman dönecek?"
"Ne kadar hızlı yürüyor?"
"Neden söz vermesine rağmen gelmiyor?"
"Ne konuşup duruyorsun ki?"
cümlelerinde altı çizili sözcükler soru zarfıdır.
EDAT (İLGEÇ)
Kendi başına bir anlamı olmayan, diğer söz ve söz öbekleriyle kullanıldığında anlam kazanan sözcüklerdir.
Kimi edatlar cümlede tek başına kullanılıyor olsa bile, anlamlı olması ancak cümle içinde kullanılmasına bağlıdır.
"İçin, kadar, göre, doğru, sonra, dolayı, beri, gibi, yalnız, ile…"
belli başlı edatlardır.
Edatlar, sözcük türü olarak bağlaçlara yakın olduğundan bazen onlarla karıştırılabilir.
Önce karışan edatlardan başlayarak önemli olanları inceleyelim.
Edat olarak cümlede değişik anlamlar verecek biçimde kullanılır. Daha çok kendinden önceki sözcüğe eklenerek "- le, - la" biçiminde görülür.
"Almanya’ya uçak ile gidecekmiş."
cümlesinde araç bildirir.
"Yarın arkadaşlar ile balığa gideceğiz."
cümlesinde birliktelik bildirir.
"Davranışının doğru olmadığını güzellikle anlat."
cümlesinde durum bildirir.
Burada "ile"nin edat ve bağlaç oluşu arasındaki ayrımı da belirtelim.
Cümlede "ile" sözünün olduğu yere "ve" sözünü koyduğumuzda anlam bozukluğu oluyorsa "ile" edat; olmuyorsa bağlaçtır.
"Ben öykü ile şiiri çok severim."
cümlesinde "ile" bağlaçtır. Çünkü bu cümlede "öykü - şiir" sözcüklerini birbirine bağlamıştır. Ayrıca bu cümlede "ile" yerine "ve" sözcüğü getirilebilir:
"Ben öykü ve şiiri çok severim."
Ama;
"Ben yıllardır öykü ile uğraştım."
cümlesinde "ile" sözcüğü yerine "ve" getiremeyiz:
"Ben yıllardır öykü ve uğraşırım."
Görüldüğü gibi "ile" yerine "ve" getirilemiyor. Demek ki bu cümlede "ile" edattır.
Bunların dışındaki edatları cümlelerle gösterelim.
"Buz gibi limonatayı içiverdi."
"Bu hediye etmek için mi aldın?"
"Aslında onun kadar çalışmadım."
"Sabaha doğru eve varabildi."
"Şimdiye dek hiçbir konuda başarılı olamadın."
"O günden sonra Ayhan ile hiç görüşmedim."
cümlelerindeki altı çizili sözcükler edattır.
BAĞLAÇ
Kendi başına bir anlamı olmayan, cümlede eş görevli söz ya da söz öbeklerini hatta cümleleri birbirine bağlayan sözcüklerdir.
Bağlaçlar edatlardan farklı olarak cümle içinde bağladıkları sözlerin görevlerinde herhangi bir değişme yapmazlar, cümleden çıkarıldıklarında anlamda değişme olsa bile bozulma olmaz.
Kimi bağlaçlar bağlayacakları sözcüklerin arasında kullanılır.
"Çiçekçiden karanfil ve gül aldım."
Kimi bağlaçlar cümleleri birbirine bağlar:
"Eve gidiyorum, ama yine geleceğim."
cümlesinde "ama" bağlacı iki cümleyi birbirine bağlamıştır.
"Kitabı verdi, fakat geri almadı."
"Ankara’ya gitmedim, çünkü işim düşmedi."
"Pek dikkat çekmedi, oysa güzel bir filmdi."
"İki yıldır hiç görmedim, yalnız arada bir telefonlaşırız."
"Hem koşuyor hem bize lâf yetiştiriyordu."
"Ya işinizi güzelce yapın ya da bu işten vazgeçin."
"Üniversiteyi bitirdi, hatta öğretmenliğe bile başladı."
Bu bağlaçların dışında özelliği olan, yazımı yönünden eklerle karışan bağlaçlar da vardır. Bunların en önemlileri "de" ve "ki" bağlaçlarıdır.
Edatlarla ya da diğer sözcük türleriyle karışan bağlaçlar da vardır. Bunlar "yalnız, ancak, bir, tek" gibi edatlardır. Bu sözcükler kullanıldıkları cümlelerde "sadece" anlamını veriyorlarsa edat; "fakat" anlamını veriyorlarsa bağlaç görevindedirler. Bunları cümleler üzerinde gösterelim.
"O kadından şikâyet eden yalnız sen değilsin."
"Benim sözümü bir sen dinlemezsin zaten."
"Bu odaya ancak beş kişi sığar."
"Tek bu olay değil, daha birçok sebep var beni kızdıran."
cümlelerinde altı çizili sözcükler "sadece" anlamına geldikleri için edat göreviyle kullanılmışlardır. Aynı sözcükleri değişik görevlerde de kullanabiliriz.
"Ben gelirim, yalnız yol parasını siz ödersiniz."
"Söylediklerine inanmıyorum, ancak benim yapabileceğim bir şey yok."
cümlelerinde altı çizili sözcükler "fakat" anlamına geldiklerinden bağlaç olarak kullanılmışlardır.
ÜNLEM
Yalnız başına anlamı olmayan, cümle içinde, sevinme, korku, özlem, kızma gibi duyguları anlatan ya da seslenme bildiren sözcüklere ünlem denir.
Ünlemlerin cümledeki söyleyişe göre anlam kazanır.
"A, kim gelmiş?"
"Yazık, çocuk hasta olmuş!"
"Eyvah, çantam otobüste kaldı!"
"Tüh, yine yanlış yaptım!"
cümlelerindeki altı çizili kısımlar ünlemdir.